Suların Yeryüzündeki Dağılışı

Dünya’daki su kaynaklarını okyanuslar, denizler, göller, akarsular, kar ve buzullar ile yer altı suları oluşturur. Yeryüzündeki sular sürekli bir döngü içerisindedir. Tüm su kaynaklarından sıcaklığın etkisiyle buharlaşan sular, tekrar yağış olarak yeryüzüne düşer ve ırmakları, denizleri, gölleri ve yer altı sularını besler.

Dünyada çeşitli kaynaklarda bulunan suların toplamının yaklaşık olarak % 97’si okyanuslar, denizler ve göllerde bulunan tuzlu veya sodalı acı sular tarafından meydana getirilirler. Dünyada bulunan tatlı suların oranı ise tüm suların sadece % 3’lük kısmına denk gelmektedir. Suların kendi içerisindeki dağılışları ise şu şekildedir:

Yeryüzünde bulunan tüm tatlı suların % 68 canlıların direkt olarak kullanamayacakları nitelikteki katı hâldeki buzullarda, % 31.4’ü yerin derinliklerinde bulunan yer altı sularında, % 0.3’ü yeryüzündeki yüzey sularını meydana getirirler. Yüzey sularının ise %87’i göllerde, % 11’i bataklıklarda % 2’si ise akarsularda bulunmaktadır. Yukarıda verilen tablo incelendiğinde insanların kullanabileceği tatlı su oranın oldukça az olduğu görülür. Bu neden ile su kullanılırken oldukça dikkatli olunmalıdır. Yeryüzünde bulunan su kaynakları incelenirken yer üstü suları ve yer altı suları olarak iki büyük başlığa ayrılarak incelenir;

Yer Üstü Suları

a) Denizler ve Okyanuslar

Kıtaları çevreleyen büyük su kütlelerine okyanus adı verilir. Dünya üzerinde üç okyanus vardır. Okyanuslar büyükten küçüğe doğru; Büyük Okyanus, Atlas Okyanusu ve Hint Okyanusu olarak sıralanır. Yer kabuğunun çukur yerlerini kaplayan, okyanuslarla bağlantılı, tuzlu su kütlelerine deniz denir. Yeryüzündeki en büyük deniz Akdeniz’dir.

Deniz ve okyanus suları tuzlu olduğundan içme ve sulama suyu olarak kullanmaya uygun değildir. Bu sular, farklı kimyasal ve fiziksel özelliklere sahiptir. Ekvator’dan kutuplara doğru gidildikçe genel olarak deniz suyu sıcaklığı azalır, buna bağlı olarak da tuzluluk oranında azalma görülür. Deniz ve okyanus suları, milyonlarca farklı hayvan ve bitki türü için doğal yaşam alanıdır. Bunun dışında okyanuslar, buharlaşarak atmosfere karışan suyun önemli bir kaynağını oluşturur. Yağış oluşumuna etkileri bakımından okyanus suları, karada yaşayan canlılar için de önemli bir yaşam kaynağı durumundadır.

Yeryüzünün büyük çukur alanlarında biriken ve kıtaları birbirlerinden ayıran çok büyük su kütlelerine okyanus adı verilir. Dünyada üç büyük okyanus bulunmaktadır. Bunlar Kuzey Amerika, Güney Amerika kıtaları ile Asya ve Okyanusya kıtalarını ayıran Büyük Okyanus, Kuzey Amerika, Güney Amerika ile Avrupa ve Afrika kıtaları arasında bulunan Atlas Okyanusu ve Asya, Afrika ve Okyanusya kıtalarını ayıran Hint Okyanusları’dır. Okyanusların, kıtaların aralarına doğru sokulan ve yüz ölçüm olarak daha küçük tuzlu su kütlelerine ise kenar deniz adı verilir. Bunlar direkt olarak bağlı oldukları okyanusların özelliklerini gösterirler. Çin Denizi, Japon Denizi, Karayip Denizi kenar denizlere örnektir. Karaların iç kısımlarında kalan ve bir boğaz yardımıyla açık denizlere ve okyanuslara bağlı olan tuzlu su kütlelerine ise iç deniz adı verilir. Akdeniz, Kızıldeniz, Baltık Denizi iç denizlere örnektir. Okyanuslar ve denizler dünya üzerinde ısı dengesinin kurulması, su döngüsü ve iklimi etkilemesi gibi yaşamsal özelliklerinin yanında yeryüzünün şekillenmesinde de oldukça büyük önem arz etmektedirler. Denizler ve okyanuslarda gerçekleşen dalga ve akıntılar yukarıda saydığımız özelliklerin gerçekleşmesinde büyük öneme sahiptirler.

b) Göller

Karalar üzerindeki çukur alanlarda birikmiş durgun su kütlelerine göl denir. Göller, yeryüzündeki tatlı suların %87’sini oluştururken göllerin karalar üzerinde kapladığı alan %2’dir. Göller, yer altı ve yer üstü sularıyla beslenir. Göllerin suları acı, tatlı, sodalı ve tuzlu olabilmektedir. Bu farklılığın nedenleri; iklim koşulları, beslenme kaynakları, gölün bulunduğu arazinin yapısı, gölün büyüklüğü, derinliği ve gideğeninin (göl ayağı) olup olmamasıdır.

Beslenme kaynağı güçlü olan göller, fazla sularını bir gideğen yardımıyla denizlere boşaltır. Sularını bir gideğen yardımıyla dışarıya boşaltan göllerin suyu tatlı, sularını dışarı boşaltamayan göllerin suyu ise acı veya tuzludur.

Karaların üzerindeki çukur alanlarda biriken, denizler veya okyanuslar ile fiziki bağlantısı bulunmayan suları tatlı, acı veya sodalı olabilen durgun su kütlelerine göl adı verilir. Karaların üzerinde bir gölün oluşabilmesi için öncelikli olarak suların birikebileceği bir çukur alana ihtiyaç vardır. Bu çukur alanda yeraltı veya yerüstü sularının birikmesi ile göller meydana gelirler. Bir gölün sularının tatlı, sodalı veya acı olmasını etkileyen başlıca faktörler gölün üzerinde bulunduğu arazinin yapısı, bölgeye düşen yağışın miktarı, bölgede yaşanan buharlaşma miktarı ve en önemlisi gölün gideğeninin (ayak) olup olmamasıdır. Bir gölün fazla sularını denizlere okyanuslara veya başka bir göle taşıyan ve gölden çıkan akarsulara ayak adı verilir. Ayağı olan göllerin suları tatlı olur çünkü bu gölde sürekli olarak bir su akışı yaşandığından tuz veya soda birikimi yaşanmaz. Dünya üzerinde göllerin yoğunlaştığı üç temel alan vardır. Bunlar Kuzey Amerika’daki Göller Yöresi, Afrika’nın doğusunda bulunan Büyük Rift Vadisi ve Orta Asya’dır. Göller kendilerini oluşturan nedenlere göre doğal yapılı göller ve yapay göller olmak üzere iki temel gruba ayrılarak incelenir.

Oluşumlarına Göre Göl Çeşitleri

• Doğal Göller

Yeryüzünde iç ve dış kuvvetlerin etkisiyle meydana gelen çukurluklarda biriken su kütlelerine doğal göller denir. Doğal göller oluşumlarına göre çeşitli gruplara ayrılır. Oluşumunda insanın direkt olarak etkisi ve katkısının bulunmadığı doğal süreçte kendiliğinden oluşmuş olan çukurlukların içerisinin zaman içerisinde çeşitli nedenler ile sular tarafından doldurulması ile oluşan göllerdir. Doğal göller özellikleri ve kendilerini oluşturan koşullara bağlı olarak altı alt gruba ayrılarak incelenirler.

1. Tektonik Göller: Yer kabuğu hareketleri sonucunda çöken alanlardaki çukurlarda biriken su kütlelerinin oluşturduğu göllerdir. Dünya’da başlıca tektonik göller; Aral, Hazar, Baykal, Lut gölleri ve Afrika kıtasının doğusundaki bazı göllerdir (Şekil 2.1). Yer kabuğunda meydana gelen kıvrılma veya kırılmalar sonucunda meydana gelen çukurlukların zaman içerisinde kar, yağmur, buzul veya yer altı suları tarafından doldurulması ile meydana gelen göllerdir. Dünya’da en yaygın olarak bulunan doğal göl çeşididir. Yüzölçümleri ve derinlikleri genellikle fazladır. Dünyanın en büyük gölleri genellikle bu grupta yer alır. Hazar, Aral, Baykal, Victoria ve Lut Gölleri örnektir.

2. Buzul Gölleri: Buzul aşındırması sonucu oluşan çukurluklarda biriken suların meydana getirdiği göllerdir. Bu göllere sirk gölü adı da verilir. Kanada, Finlandiya, Norveç ve Danimarka gibi ülkelerde buzul aşındırması sonucu oluşmuş çok sayıda göl bulunmaktadır (Fotoğraf 2.2). Yüzeye sürtünerek hareket eden buzulların meydana getirdikleri aşınım çukurluklarının (Sirk) Buzullar eridikten sonra sular tarafından doldurulması ile meydana gelen göllerdir. Yüzölçümleri genellikle küçük olan bu göllere IV. jeolojik zamanda buzullaşmanın yoğun olarak yaşandığı Kanada, Rusya, Norveç, İsveç ve Finlandiya gibi ülkelerin daha alçak alanları ile Avusturya ve İsviçre gibi yüksek dağların görüldüğü ülkelerde dağların yüksek kesimlerinde rastlanılır.

3. Karstik Göller: Kolay eriyebilen kayaçların (kireç taşı, alçı taşı ve kaya tuzu gibi) bulunduğu arazilerde, suların polye ve obruk gibi karstik çukurlar içinde birikmesiyle meydana gelen göllerdir. Dünyada Arnavutluk, Hırvatistan, Çin ve Türkiye’deki karstik arazilerde karstik göl oluşumları vardır. Kalker veya jips gibi karstik kayaçların yaygın olarak bulunduğu alanlarda yüzeyde oluşan erime çukurluklarının içlerinin zaman içerisinde sular tarafından doldurulması ile oluşan göllerdir. Karstik göller genellikle yüzölçümleri küçük olan, suları erimiş hâldeki kimyasal maddeler nedeni ile suları acımtırak olan göllerdir. Karstik göller Arnavutluk, İtalya, Slovenya ve Hırvatistan gibi ülkelerde daha yaygın olarak bulunurlar.

4. Volkanik Göller: Volkanik faaliyetlerle oluşmuş çanaklarda, suların birikmesi ile oluşmuş göllerdir. Göl, yanardağın zirvesindeki baca ağzında oluşmuşsa krater; volkanik patlama sonucu oluşan geniş çukurlarda ise kaldera; volkanik arazilerde gaz patlaması sonucu açılan çanaklarda oluşmuş ise maar gölü ismini alır. Dünyada Endonezya, İtalya, Japonya ve Türkiye gibi volkanizmanın yaşandığı ülkelerde bu tür göller bulunmaktadır (Fotoğraf 2.4). Volkanik faaliyetler sırasında oluşan, volkanik konilerin tepelerinde oluşan krater ve kaldera gibi çukurlukların veya maar adı verilen patlama çukurluklarının zaman içerisinde sular tarafından doldurulması ile meydana gelen göllerdir. Oluştukları yere göre krater gölü, kaldera gölü veya maar gölü gibi isimler alırlar. Bu göllere İtalya, Endonezya, Japonya ve İzlanda gibi ülkelerde daha yaygın olarak görülür.

5. Doğal Set Gölleri: Vadi, tektonik çukurluk veya koy gibi yer şekillerinin önünün herhangi bir malzemeyle kapanması sonucu meydana gelen göllerdir. Oluşumlarına göre beşe ayrılır.

a) Volkanik Set Gölleri: Volkanik faaliyet sırasında çıkan lavların bir vadinin önünü kapatması sonucu meydana gelen göllerdir. Volkanik faaliyetler sırasında çıkan lavların veya diğer maddelerin bir vadinin önünü kapatması ve suların oluşan bu settin arkasında birikmesi ile oluşan göllerdir. Volkanizmanın yaygın olduğu ülkelerde daha fazla görülürler.

b) Heyelan Set Gölleri: Heyelan sırasında sürüklenen malzemenin bir vadinin önünü kapatması sonucu meydana gelen göllerdir. Heyelanlar sırasında yamaçlardan kopan malzemelerin bir akarsu vadisinin önünü kapatması ve oluşan settin arkasında suların birikmesi ile ortaya çıkan göllerdir. Dağlık ve yağışın çok olduğu ülkeler veya bölgelerde daha yaygın olarak görülürler.

c) Alüvyal Set Gölleri: Akarsu önlerinin alüvyal malzemeyle kapatılması sonucunda meydana gelen göllerdir. Genellikle küçük ve sığ göllerdir. Akarsuların taşıdığı çeşitli boyuttaki maddelerin eğimin azaldığı alanlarda birikmesi ve kendi vadisinin önünü kapatması ile meydana gelen göllerdir.

ç) Kıyı Set Gölleri: Alçak kıyılarda dalga ve akıntıların etkisiyle meydana gelen kıyı kordonlarının bir koy veya körfezin önünü kapatması sonucu oluşan göllerdir. Bunlara “lagün” veya “deniz kulağı” adı da verilir (Fotoğraf 2.5). Kıyıya çarpan dalga ve akıntıların kıyılardan aşındırarak taşıdığı maddeleri kıyıların açıklarında biriktirmesi ve oluşan setlerin bir koy ya da körfezin önünü kapatması ile meydana gelen göllerdir. Bu göllere dağların kıyıya dik olarak uzandığı girinti ve çıkıntıların çok olduğu ülkeler ve bölgelerde daha yaygın olarak rastlanılır.

d) Moren Set Gölleri: Buzullardan çıkan suların önünün moren setleri ile kapatılması sonucu oluşan göllerdir. Kuzeybatı Avrupa’da yaygın olarak görülür. Buzulların aşındırarak taşıdığı malzemelerin (moren) buzulların eridikleri alanlarda erimeleri ve kendi vadilerinin önlerini kapatması ile oluşan göllerdir. Geçmiş jeolojik zamanlarda yoğun olarak buzullaşmanın yaşandığı ülkelerde daha yaygın olarak görülürler.

6. Karma Oluşumlu Göller: Oluşumunda birden fazla faktörün etkili olduğu göllerdir. Makedonya’daki Ohri Gölü hem tektonik hem karstik yapılı bir göldür. Van Gölü’nün oluşumunda tektonik hareketler ve volkanizma etkili olmuştur.

• Yapay Set Gölleri

İnsanların elektrik enerjisi elde etmek, sulama ve içme suyu sağlamak amacıyla akarsuların önünü bir setle kapatmaları sonucu oluşan göllerdir. Bu göllere baraj gölleri denir.

c) Akarsular

Bir kaynaktan doğan ve eğimi takip ederek bir yatak (vadi) içerisinde akan devamlı veya geçici su kütlelerine akarsu adı verilir. Akarsuların ilk doğdukları yere kaynak, denize veya okyanusa döküldiği yere ağız, içerisinde aktığı çukurluğa vadi, akarsuyun kolları ile birlikte taşıdığı suları topladığı alana havza, iki akarsuyun havzalarını birbirinden ayıran ve genellikle dağların zirvelerinden geçen çizgiye su bölümü çizgisi, akarsuyun enine kesitinden saniyede geçen su miktarına ise akım veya debi adı verilir. Akarsular incelenirken üç temel özelliğine göre sınıflandırılarak incelenir.

En Uzun Akarsular
En Uzun Akarsular

Karalar üzerinde bir yatak (vadi) içinde akan ve önemli su kaynaklarından olan akarsular; rejim, beslenme ve havza özelliklerine göre gruplara ayrılır.

1. Rejimlerine Göre Akarsular: Akarsuyun yatağı içinde, yıl boyunca göstermiş olduğu akım değişimine akım düzeni veya rejimi denir. Akarsu seviyesi yıl içinde önemli değişiklikler gösteriyorsa rejimi düzensiz, göstermiyorsa düzenlidir. Yağışın yıl içinde düzenli düştüğü alanlardaki Amazon ve Kongo gibi nehirlerin akımı düzenli; kış ayları kurak yaz ayları bol yağışlı olan muson iklim bölgesinde bulunan Ganj ve İndus gibi nehirlerin akımı düzensizdir.

Akarsular, taşıdıkları su miktarı bakımından farklılıklar gösterir. Gür kaynaklarla ve fazla yağışlarla beslenen akarsuların taşıdığı su miktarı çoktur. Buna karşılık geçirimli arazide akan ve buharlaşmanın yağıştan çok olduğu alanlardaki akarsuların taşıdığı su miktarı azdır. Akarsuyun belirli bir kesitinden saniyede akan su miktarına akım ya da debi denir. Akımın yıl içindeki dağılışı rejim olarak adlandırılır.

Akarsulardan bazıları yıl boyunca bol su taşır ve seviyesinde fazla bir değişiklik olmaz. Bu tür akarsulara rejimi düzenli akarsular denir. Gür kaynaklarla beslenen ve her mevsim yağış alan yerlerdeki akarsuların rejimleri düzenlidir. Örneğin ekvatoral iklim bölgesinde yer alan Amazon ve Kongo, rejimi düzenli akarsulardandır.

Bazı akarsuların seviyesi, yıl içinde fazla değişir. Bu tür akarsulara rejimi düzensiz akarsu denir. Bir dönemi kurak, bir dönemi yağışlı bölgelerdeki akarsuların rejimleri düzensizdir. Muson iklim bölgesinde yer alan Ganj ve İndus, savan iklim bölgesinde yer alan Parana, Akdeniz iklim bölgesinde yer alan Po, rejimi düzensiz akarsulardandır.

Kurak bölgelerden bazılarına yıllarca yağış düşmez. Bu tür yerlere yağışın ne zaman düşeceği de bilinmez. Bu bölgelerde yer alan ve ne zaman akışa geçeceği belli olmayan kuru derelerin rejimi ise epizodik rejimli akarsu olarak adlandırılır. Çöllerde yer alan kuru derelerin rejimi bu türdendir.

Bir akarsuyun taşıdığı su miktarında aylara veya mevsimlere göre meydana gelen değişim düzenine akarsu rejimi adı verilir. Akarsuların rejimleri üzerinde yağışların aylara veya mevsimlere göre dağılışı, yağışın cinsi, buharlaşma miktarı, üzerinde aktığı arazinin jeolojik yapısı, kayaçların geçirgenliği ve beşerî faaliyetler (sulama, içme suyu, enerji üretimi..) etkilidir. Akarsular rejimleri dikkate alınarak incelendiğinde düzenli rejime sahip akarsular ve düzensiz rejime sahip akarsular olarak ikiye ayrılırlar. Bir akarsuyun taşıdığı su miktarı aylar veya mevsimler arasında büyük değişiklikler göstermiyorsa yani yıl boyunca yaklaşık hep aynı miktarda su taşıyorsa bu akarsuya düzenli rejimli akarsu adı verilir. Yağışların düzenli olduğu Ekvatoral ve Ilıman Okyanusal iklim bölgelerinde yer alan Amazon, Kongo, Ren ve Sen Nehirleri gibi akarsuların rejimleri düzenlidir.

Bir akarsuyun taşıdığı su miktarı yıl içerisinde aylara veya mevsimlere göre büyük miktarlarda değişim gösteriyor ise bu akarsulara düzensiz rejimli akarsular adı verilir. Orta kuşakta, kurak ve yarı kurak iklim bölgelerinde yer alan akarsuların rejimleri büyük oranda düzensizlik gösterir. Yağışlı mevsimlerde bol miktarda su taşıyorken kurak mevsimde taşınan su miktarı çok azalır veya akarsu tamamen kurur. Nil, Fırat, Ganj ve İndus gibi akarsuların rejimleri düzensizdir.

2. Beslenme Kaynaklarına Göre Akarsular: Akarsuların başlıca beslenme kaynakları; yağmur, kar, buz, göl ve yer altı sularıdır. Çok uzun yol kateden bazı akarsular birden fazla kaynakla beslenir. Bu tür akarsulara karma rejimli akarsular denir. Fırat, Dicle, Nil, Missisippi gibi akarsular karma rejimlidir. Akarsular sınıflandırılırken kullanılan kriterlerden birisi de akarsuyun kaynağıdır. Akarsular kar, yağmur, buzul, göl, ve yer altı suyu gibi kaynaklardan beslenirler. Boyları kısa olan ve tek bir iklim bölgesinden geçen akarsular genellikle tekbir kaynaktan beslenirken, boyları uzun olan ve farklı iklim bölgelerinden geçen akarsular birden fazla kaynakla beslenebilir. Bu tip akarsulara, karma rejimli akarsular adı verilir. Örneğin buzullardan başlayıp yağmur suları ile beslenip kurak bölgede denize ulaşabilir.

Akarsuların beslendiği kaynaklar farklılık gösterir. İklim koşullarına bağlı olarak kar, buz ve yağmur sularıyla beslenen akarsular bulunduğu gibi yer altı sularıyla beslenen akarsular da bulunmaktadır. Bazı akarsular ise birden fazla akarsuyla beslenir. Bunları şöyle sınıflandırabiliriz:

a. Yağmur Sularıyla Beslenen Akarsular

Akarsulardan bazıları yalnızca yağmurlarla beslenir. Akdeniz, muson ve ekvatoral iklim bölgelerindeki akarsuların önemli bir kısmı bu türdendir.

Akdeniz iklim bölgesinde yazlar kurak, kışlar yağışlıdır. Bu bölgede yer alan akarsuların seviyesi kışın yükselir, yazın çekilir. Bazı akarsular ise yaz döneminde tamamen kurumaktadır.

Muson iklim bölgesinde kışlar kurak, yazlar yağışlıdır. Bu bölgedeki akarsuların seviyesi kışın çekilir, yazın yükselir. Yaz yağışlarının fazla olmasına bağlı olarak zaman zaman taşkınlar da yaşanmaktadır.

Ekvatoral iklim bölgesindeki akarsular yıl boyunca su taşır. Seviyelerinde büyük değişiklikler olmamakla beraber yazın daha az, kışın daha çok su taşır.

b. Kar ve Buz Sularıyla Beslenen Akarsular

Kar sularıyla beslenen akarsuların bir kısmı yüksek dağlardan doğmaktadır. Bir kısım akarsular da karların erimeye başladığı ilkbaharda ve yaz başlarında akışa geçer. Buzullarla beslenen akarsular, kaynaklarını yüksek dağlardan veya yüksek enlemlerden alır.

c. Yer Altı Sularıyla Beslenen Akarsular

Bazı akarsular, yer altı sularıyla beslenir. Akarsuları besleyen kaynakların başlıcaları karstik kaynaklar, yamaç ve fay kaynaklarıdır. Bu tür akarsuların bir kısmı yıl boyunca bol su taşır.

ç. Birden Fazla Kaynaktan Beslenen Akarsular

Akarsuların bir kısmı birden fazla kaynaktan beslenir. Örneğin yüksek dağlardaki buz sularından kaynaklanan bir dere, ayrıca yer altı suları ve yüksekliği daha az olan yerlere ulaşınca burada yağmur sularıyla beslenebilmektedir.

3. Döküldüğü Yerlere Göre Akarsular: Akarsuyun kolları ile birlikte sularını topladığı alana havza denir. Sularını okyanuslara ya da denizlere ulaştırabilen akarsuların havzalarına açık havza denir. Akarsu; göle dökülüyor veya bataklıkta son buluyor, kısacası deniz veya okyanusa ulaşamıyor ise böylesi akarsuların havzasına kapalı havza denir. Akarsular döküldükleri yere göre sınıflandırıldığında iki kısma ayrılarak incelenir. Bir akarsu kolları ile birlikte topladığı sularını açık denizlere veya okyanuslara kadar taşıyıp burada son buluyor ise açık havzalı akarsu adını alır. Bol yağış alan bölgelerdeki akarsular genellikle dışarı akışı olan açık havzalıdır. Örneğin Amazon, Yenisey ve Obi gibi akarsular açık havzalıdır. Bazı akarsular ise kolları ile birlikte topladıkları suları denizlere veya okyanuslara ulaştıramaz. Bir akarsu göle dökülüyorsa ya da hiçbir yere ulaşamadan yer altına sızarak veya buharlaşarak ortadan kalkıyorsa bu akarsulara kapalı havzalı akarsular adı verilir. Yaklaşık 3500 kilometrelik uzunluğu ile Avrupa kıtasının en uzun nehri olan Volga Nehri, Hazar Gölü’ne döküldüğü için kapalı havzaya sahip nehirlerden birisidir.

Yer Altı Suları ve Kaynaklar

Yer altı su depoları, yağmur ve kar sularının bir kısmının geçirimli tabakalardan sızıp geçirimsiz bir tabaka üzerinde toplanması sonucu meydana gelmektedir. Yer altı suları genellikle yağışlarla beslenir. Yağışlarla yeryüzüne inen suların yer altına sızma miktarı, arazinin geçirimlilik ve kayaçların gözeneklilik derecesine bağlıdır. Yeryüzünde bol yağış alan ve geçirimli arazilere sahip alanlar yer altı suyu bakımından zengindir. Dünya’da bulunan tatlı suların yaklaşık olarak %31.4’nü oluşturan yer altı suları insan, bitki ve diğer hayvanların yaşamlarında önemli bir yer tutar. Bu kaynaklardan içme suyu sağlanması, tarımsal sulamada kullanılması, jeotermal enerji üretimi ve ısınma amaçları ile faydanılmaktadır.

Yeryüzüne kar, yağmur veya dolu olarak düşen yağışların bir kısmı yer kabuğunu oluşturan kayaçların aralarındaki gözeneklerden kendi ağırlıkları ve yer çekiminin etkisi ile yer altına doğru sızarak suyu sızdırmayan kil ya da marn gibi tabakaların üzerlerinde birikmesi ile oluşan sulara yer altı suları adı verilir. Yerin altında oluşan bu su tabakasına ise yer altı su tablası adı verilir. Yer altı sularının biriktiği alana akifer adı verilir. Yer altı sularının miktarı ve seviyesi yüzeyde bulunan tabakaların geçirimliliğine, yer altında geçirimsiz bir tabakanın varlığına, yağışın miktarına, yağışın cinsine, buharlaşma miktarına, eğime ve bitki örtüsüne göre değişiklik gösterir. Geçirimli tabakaların yaygın, yağışın bol ve buharlaşmanın az olduğu yerlerde yer altı sularının miktarı fazladır.

Yer altı su tablasının topoğrafya tarafından kesintiye uğradığı alanlarda suların kendiliğinden yeryüzüne çıkması veya insanlar tarafından yüzeye çıkartılması ile oluşan sulara ise kaynak adı verilir. Kaynaklar suyun yüzeye çıktığı yerin özelliği, suyun sıcaklığı ve kimyasal özellikleri dikkate alındığında beş temel başlık altında incelenir.

Yer altı sularının yeryüzüne çıktığı yere kaynak adı verilir. kaynaklar oluşumlarına göre beşe ayrılır:

a) Yamaç (Vadi) Kaynağı: Dağ-vadi yamaçlarındaki geçirimli tabakalardan yeryüzüne çıkan kaynaklardır. Kar erimeleri ve yağmur sularıyla beslenirler. Akarsuların içerisinde aktıkları vadileri aşındırmaları veya yer altı su tablasının yamaçlar tarafından kesintiye uğradığı alanlarda yer altı sularının dışarı çıkması ile oluşan kaynaklardır. Vadi veya yamaç kaynakları nispeten az su veren, su miktarı mevsimler arasında büyük değişiklik gösteren, iklim koşullarından hızlı etkilenen, suları temiz olduğu için genellikle içme suyu olarak kullanılan kaynaklardır. Bu kaynaklara daha çok dağlık ve engebeli alanlarda rastlanılır.

b) Karstik Kaynaklar: Kolay çözünebilen karstik arazilerin bulunduğu alanlarda erime sonucu meydana gelen boşluklarda biriken suların yeryüzüne çıkmasıyla oluşan kaynaklardır. Karstik kaynakların suları daima soğuktur, kireç bakımından zengindir, debilerinde mevsimsel değişiklikler görülür. Kalker veya jips gibi kolay eriyebilen kayaçların yaygın olarak bulunduğu alanlarda yer altında oluşan erime boşluklarının içerisinde biriken suların kendilerine açmış oldukları bir yolu takip ederek dışarı çıkmaları sonucu oluşan kaynaklara karstik kaynak veya voklüz adı verilir. Karstik kaynaklar nispeten bol su veren, kısa süreli iklim değişikliklerinde etkilenmeyen ve sularının içlerinde erimiş hâlde bulunan maddeler nedeni ile suları acımtırak ve kayganımsı bir yapıya sahip kaynaklardır. Bu kaynaklara daha çok kalkerin yaygın olarak bulunduğu Slovenya, Hırvatistan, Bosna Hersek gibi ülkelerde rastlanılır.

c) Fay Kaynağı: Faylı yapıların bulunduğu yerlerde, fay hattı boyunca yüzeye çıkan suların oluşturduğu kaynaklardır. Fay kaynaklarından çıkan sular yıl boyunca sıcaktır. Arazinin fay hatları tarafından kırıldığı veya kesintiye uğradığı alanlarda kırık hatlarını takip ederek yeryüzüne kadar ulaşan suların meydana getirdikleri kaynaklara fay kaynağı adı verilir. Fay kaynakları yer altına sızan suların ısınarak tekrar yüzeye çıkmaları veya magmadan kaynaklanan sular tarafından oluşturuldukları için suları sıcaktır. Magma kökenli oldukları ve yüzeye çıkarken çeşitli mineralleri eriterek içlerine almış olmalarından dolayı erimiş hâldeki mineraller bakımından oldukça zengindirler. Fay kaynakları iklim koşullarında kolayca etkilenmezler ve düzenli bir miktarda su verirler. Kaplıca, ılıca ve çermik gibi isimler de alırlar. Bu kaynaklardan enerji üretimi, konutların ısıtılması, seraların ısıtılması ve mineral yapısının zenginliği nedeni ile sağlık turizmi alanlarında faydalanılır. Bu kaynaklara Endonezya, İzlanda, İtalya, Türkiye, Şili ve Yeni Zelanda gibi genç oluşumlu ve sık sık depremler ile volkanizmanın yaşandığı ülkelerde daha fazla rastlanılır.

ç) Gayzer (Kaynaç) Kaynaklar: Volkanik alanlarda yerin derinliklerindeki sıcak gazların uyguladığı basıncın etkisiyle yeryüzüne su ve buhar şeklinde püskürerek çıkan sulardır. Dünyada bu tür kaynaklar özellikle Yeni Zelanda ve İzlanda’da yaygındır. Volkanizma’nın yaşandığı alanlarda yer altında belirli aralıklar ile sıcak su ve sıcak buharların püskürtüldüğü kaynaklara gayzer adı verilir. Gayzer kaynaklarından ısınma ve enerji üretiminde faydalanılır. Japonya, İzlanda, Yeni Zelanda ve Amerika Birleşik Devletleri gibi volkanizma’nın yaşandığı ülkelerde görülür.

d) Artezyen Kaynaklar: İki geçirimsiz tabaka arasındaki geçirimli tabakada biriken suların sondaj yapılarak yeryüzüne çıkarılmasıyla oluşur. Açılan artezyen kuyularından çıkan su, basıncın etkisiyle fışkırır. Kıvrımlı yapıdaki arazilerde suyu sızdırmayan geçirimsiz iki tabaka arasındaki geçirimli tabaka arasına sıkışmış olarak bulunan yer altı suların insanlar tarafından açılan sondaj kuyularından basınçlı bir şekilde dışarı çıkması ile oluşan kaynaklara artezyen kaynakları adı verilir. Artezyen kaynakları kısa süreli iklim değişikliklerinden kolayca etkilenmez, bol su verirler. Özellikle yüzey sularının yetersiz olduğu alanlarda tarımsal sulama ihtiyacının karşılanmasında kullanılırlar.