Nüfusun, belli bir zamanda ve sınırları belli bir alanda yaşayan insan sayısı olduğunu öğrenmiştiniz. Tahmin edebileceğiniz gibi nüfus; bir ülkenin kalkınmasında, tanınmasında, yaşam standartlarında, üretim ve tüketim koşulları üzerinde son derece etkilidir. Bu nedenle Dünya üzerindeki tüm ülkeler, kalkınma planlarını hazırlarken nüfusla ilgili uygulamalara öncelik vermektedir.
18 ve 19. yüzyılda etkili olan nüfus bilimciler, o dönemdeki nüfus artış hızının aynı şekilde devam etmesi hâlinde Dünya kaynaklarının bir süre sonra yetersiz kalacağını ve bu durumun da kıtlık, yoksulluk ve savaşlara neden olacağını öne sürmüşlerdir. Thomas Robert Malthus (Tomıs Rabırt Maltıs) isimli İngiliz nüfus bilimci, bu teoriyi desteklemek için nüfusun geometrik bir hızla (1, 2, 4, 8, 16, 32, 64, …….) artarken doğal kaynaklarınsa aritmetik bir hızla (1, 2, 3, 4, 5, 6, 7,……) arttığını öne sürmüştür. Bu teorilerin yarattığı endişe özellikle Avrupa ülkelerini uzun bir süre etkisi altına almış ve bu ülkeler nüfus artışlarını önemli ölçüde yavaşlatmaya başlamıştır. Ancak, 20. yüzyıldaki teknolojik gelişmelerle birlikte özellikle tarımsal verimin büyük ölçüde artırılması, bu endişelerin yersiz çıkmasına neden olmuştur. 19. yüzyılda bu teorilerin etkisiyle nüfus artış hızını azaltan ülkeler, günümüzde tam tersi bir politika izlemeye başlamıştır.
19. yüzyılda bazı ülkeler, nüfuslarının sayısal çoğunluğunu güçlü olmanın en önemli faktörü olarak görmekteydi. Nüfuslarını hızla artıran bu tip ülkelerin bir kısmı, günümüzde yoğun ve niteliksiz nüfusla karşı karşıya kalmıştır.
20. yüzyılın başlarından itibaren ülkeler, nüfusun sayısal fazlalığından çok nitelikleri üzerinde durmaya başlamıştır. Eğitimli ve bilinçli bir nüfusun kontrollü ve sorun yaratmayacak hızda artışı, birçok ülke için temel hedef olmuştur. Devletlerin, nüfusun artış hızını ve niteliğini değiştirmeye yönelik her türlü uygulamasına nüfus politikası adı verilir. Bu politika, belirttiğimiz nedenlerden dolayı ülkeden ülkeye değişiklik göstermekle birlikte, gelişmişlik düzeyi birbirine yakın olan ülkelerdeki uygulamalar büyük ölçüde benzerlik göstermektedir.
Günümüzde uygulanan nüfus politikalarını başlıca üç ana grupta inceleyebiliriz.
Doğum oranlarının ve doğal nüfus artışının çok yüksek olduğu ülkeler, nüfus artış hızını azaltmaya çalışmaktadır. Bu ülkeler, genellikle kalkınma hızının nüfus artış hızından düşük olduğu az gelişmiş ülkelerdir. Nüfus artış hızını azaltmaya yönelik politikaların başında doğum oranının azaltılması gelmektedir. Bu nedenle bu ülkelerde aile planlaması, doğum kontrol yöntemleri, evlenme yaşının ve çocuk sayısının sınırlandırılması gibi uygulamalara ağırlık verilmektedir. Çin, Hindistan, Endonezya gibi ülkeler günümüzde bu yöntemlerle nüfusunu azaltmaya çalışmaktadır (Fotoğraf 2.1). Ancak Katolik nüfusun yoğun olduğu bazı Latin Amerika ülkeleri ile İslamiyetin yaygın olduğu bazı ülkelerde dinî nedenlerden dolayı doğum kontrol yöntemleri kullanılmamaktadır. Devlet etkisinin çok az olduğu bazı gelişmemiş ülkelerde de aile planlaması ve doğum kontrol yöntemleri halkın büyük çoğunluğu tarafından bilinmemektedir. Bu ülkelerde, doğum oranları hâlâ çok yüksek düzeydedir.
Başta Almanya, Fransa ve İngiltere olmak üzere gelişmiş Avrupa ülkelerinin tümünde doğum oranları düşük, yaşlı nüfus oranı ise yüksektir (Fotoğraf 2.2). Hatta Almanya’da nüfus artış hızı 2000’li yıllarla birlikte eksi değerlere bile düşmüştür. Bu ülkelerde nüfus artış hızını yükseltmek ve doğumu teşvik etmek için ailelere maddi destek sağlanmakta, ikinci ve üçüncü çocukta bu destek daha da artırılmakta, doğum ve eğitim masrafları da devlet tarafından karşılanmaktadır. Doğum oranlarının yeteri kadar yükselmediği gelişmiş Batı Avrupa ülkeleri, iş gücü ihtiyacını karşılayabilmek için diğer ülkelerden göç almaktadır.
Doğum oranlarının ve nüfus artış hızının devletin hedeflediği değerlere ulaştığı ya da bu değerlere yaklaştığı ülkelerde ise farklı nüfus politikaları uygulanır. Bu ülkeler bir yandan Batı Avrupa ülkelerinin yaşadığı sorunları yaşamamak için doğum oranlarını belli bir seviyede tutmaya çalışırken diğer yandan da var olan nüfusun niteliğini (eğitim seviyesi gibi) ve niceliğini (sağlık ve doğurganlık oranları gibi) iyileştirmeye çalışır. Türkiye’nin de içerisinde bulunduğu gelişmekte olan ülkeler bu nüfus politikasını uygulamaktadır.