Cumhuriyetin ilk yıllarında, Türkiye’de çalışan nüfusun büyük çoğunluğu birincil ekonomik faaliyetlerde (tarım, hayvancılık, ormancılık gibi) çalışmaktaydı. Bu durumun en önemli nedeni, bu dönemde ülke nüfusunun çoğunluğunun köylerde yaşaması ve büyük savaşlardan yeni çıkan Türkiye’nin ekonomik açıdan geri kalmış olmasıdır. 1960’lı yıllardan itibaren kırsal kesimlerden kentlere olan göçün hızlanması ve Türkiye’nin ekonomik açıdan kalkınmaya başlaması, çalışan nüfusun sektörel dağılımını da etkilemiştir. 1927 yılında çalışan nüfusun sadece %5,8’i ikincil ekonomik etkinliklerde (sanayi ve imalat) çalışmaktayken bu oran 1990 yılında %13,4’e, 2015 yılında ise %27,2’ye yükselmiştir. Üçüncül ekonomik etkinliklerde (hizmet sektörü) çalışanların oranı ise 1927 yılında %4,8 iken, 1990 yılında %36,1’e, 2015 yılında ise %52,2’ye yükselmiştir. Türkiye’nin ekonomik olarak kalkınma ve kentleşme sürecine bağlı olarak birincil ekonomik etkinliklerde çalışanların oranı ise 2015 yılında %20,6’ya kadar gerilemiştir.
Türkiye ekonomisinin sektörel dağılımıyla ilgili bir diğer veri ise ülkemizin dış satım ürünlerinde yaşanan değişikliklerdir. TÜİK verilerine göre 1963 yılında Türkiye’nin dış satımında işlenmemiş tarım ürünleri ve canlı hayvanların payı %77,2 iken, bu oran 2015 yılında %3,9’a düşmüştür. Sanayi ürünlerinin payı ise 1963 yılında %19,8 iken, 2015 yılında %93,5’e yükselmiştir.