Çevre sorunlarının küresel bir boyut kazanması, sorunun çözümü için uluslararası çalışmaları zorunlu kılmıştır. Bu amaçla birçok çalışma başlatılmıştır. Bu çalışmaların bir kısmı bilgi alışverişi şeklindedir. Çalışmalar içinde en etkili olanlar ise sözleşme ve antlaşmalarla ülkelerin uygulamalarını bağlayıcı hâle getirenlerdir.
Bu konferans ve sözleşmelerin başlıcaları şunlardır:
Ramsar Sözleşmesi
1971 yılında İran’ın Ramsar şehrinde imzalanan bir sözleşmedir. Sözleşmenin yürürlüğe girme tarihi ise 1975’tir. Bu sözleşme, özellikle su kuşlarının yaşama ortamı olarak uluslararası öneme sahip sulak alanlar hakkındadır. Türkiye, 1994’te bu sözleşmeye imza atmıştır. Bu sözleşme kapsamına giren yaklaşık 900 sulak alan bulunmaktadır.
Stockholm (Stokholm) Konferansı
Çevreyle ilgili olarak küresel boyuttaki sorunlar, 1972’de Stockholm Konferansı’nda gündeme getirilmiştir. Konferansta dünyanın ekolojik açıdan duyarlı bir şekilde yönetimi için birçok ilke belirlenmiştir. Dünya liderleri ilk kez bu konferansta çevre ile uyumlu ekonomik kalkınma projelerini tartışmışlardır. Bu çalışma sonucunda “Birleşmiş Milletler Çevre Programı” oluşturulmuştur. Stockholm Konferansı’ndan sonra ekonomik kalkınma politikalarında çevre sorunu çok az yer almış, doğal çevrenin bilinçsizce kullanımı artarak devam etmiştir.
Washington (Vaşingtın) Antlaşması
1973’te Washington’da yapılan antlaşmayla türleri tehlike altında olan bitki ve hayvanların ticaretinin yasaklanmasına karar verilmiştir. Bu sözleşmeyle yabani hayvan ve bitki türlerinin canlı ve ölü örnekleri, bunların kolayca tanınabilen parçaları ile türevlerinin ihracat ve ithalatı yasaklanmıştır.
Dünya Çölleşme Konferansı
1977’de gerçekleşmiş bir konferanstır. Bu konferansın içeriği; çölleşme, kurak ve yarı kurak bölgelerde insanların gerçekleştirdiği faaliyetler ve iklim değişiklikleri nedeniyle toprağın verimsizleşmesi, bitki örtüsünün azalmasıdır. Bu konferansta çölleşme, dünyanın ekonomik, sosyal ve çevre yapısını değiştirebilecek bir sorun olarak tanıtılmıştır. Sorunun çözümü için bazı önerilerde bulunulmuş ve Çölleşme ile Mücadele Planı ortaya konulmuştur.
Barselona Antlaşması
1978’de Barselona’da gerçekleşen konferansta Akdeniz’in kirliliğe karşı korunmasıyla ilgili önlemler belirtilmiş ve bu doğrultuda antlaşma imzalanmıştır. Antlaşmada Akdeniz ortak miras olarak kabul edilmekte, gelecek kuşakların yararlanabilmesi için korunması öngörülmektedir. Bern Antlaşması 1979 yılında Bern’de yapılan bu antlaşmayla Avrupa’da nesli tükenmekte olan bitki ve hayvanların koruma altına alınması öngörülmüştür. Avrupa Konseyi’ne üye ülkelerin imzaladığı bu sözleşmenin hedefi, yabani bitki ve hayvan türlerinin korunmasıdır. Özellikle birden fazla devletin müdahalesini gerektiren durumlarda iş birliği öngörülmektedir.
Bonn Antlaşması
1979’da imzaya açılan antlaşmanın amacı, yabani hayvanların göç eden türlerinin korunmasıdır. Bu amaçla belirli hayvan türlerinin avlanması yasaklanmış ve ülkeleri yasal açıdan bağlayan sözleşmeler imzalanmıştır.
Rio Dünya Çevre Zirvesi
1992’de Brezilya’nın Rio de Janeiro (Rio dö Ceniro) kentinde (7.23.Fotoğraf) gerçekleştirilen konferansta Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi imzalanmıştır. Sözleşmenin üç ana hedefi bulunmaktadır:
• Biyolojik çeşitliliğin korunması,
• Biyolojik çeşitliliği oluşturan unsurlardan sürdürülebilir kullanımın sağlanması,
• Genetik kaynaklar ile teknoloji üzerinde sahip olunan bütün hakları dikkate almak kaydı ile bu kaynaklara gereğince ulaşımın ve transferin sağlanması, uygun finansmanın temini de dâhil olmak üzere bu kaynakların kullanımından doğan faydaların tüm dünya ülkeleri arasında eşit ve hakça paylaşılması.
Biyolojik Çeşitliliği Koruma Konferansı
1994’te Bahama’da biyolojik çeşitliliği koruma konulu konferans düzenlenmiştir. Konferansa 170 ülke katılmıştır. 2010 yılının Ekim ayında Japonya’nın Nagoya şehrinde gerçekleştirilen konferansa ise 193 ülke katılmıştır. Bu konferansta biyolojik çeşitliliğin azalmasının tüm dünyayı ve insanlığı nasıl etkileyeceği, dünya kamuoyuna çeşitli örneklerle anlatılmıştır.
Çölleşmeyle Mücadele Antlaşması
1994 yılında yapılan çölleşmeyle mücadele anlaşmasına 90 ülke katılmıştır. Günümüze kadar geçen sürede 159 ülkenin imzaladığı sözleşmeye göre uluslararası iş birliği öngörülmektedir. Çölleşmeye karşı mücadelenin özellikle bu durumdan etkilenen ülkelerde sürdürülmesi belirlenmiştir. Sözleşme, çölleşmeyle karşı karşıya olan ülkelere ekonomik ve sosyal durumunu iyileştirmek için yardım yapmayı da öngörmektedir. Türkiye bu sözleşmeyi 1998’de imzalamıştır.
Habitat 2 Konferansı
Birleşmiş Milletler tarafından gerçekleştirilen habitat konferanslarında yerleşim birimlerinin insanlar için sağlıklı, güvenli, adil ve yaşanabilir olması hedeflenmektedir. Bu konferansın ilki Meksika’da, ikincisi ise 1996’da İstanbul’da gerçekleştirilmiştir.
Sürdürülebilir Gelişme Hakkında Dünya Zirvesi Konferansı
2002’de Güney Afrika Cumhuriyeti’nin Johannesburg (Yohennesburg) şehrinde gerçekleştirilen bu konferansa devletler, çevre örgütleri ve büyük finans kuruluşları katılmıştır. Bu konferansta ele alınan ve 21. yüzyılın gündemini oluşturmayı amaçlayan “Gündem 21” ile; insanların temel gereksinimlerinin karşılanması, yaşam standartlarının iyileştirilmesi, ekosistemlerin daha iyi korunması ve daha güvenli bir gelecek hedeflenmektedir.
Kyoto Protokolü
Kyoto Protokolü, 1997’de 169 ülkenin katılımıyla Japonya’nın Kyoto şehrinde (7.24.Fotoğraf) imzalanmıştır. Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’ne ek niteliğinde uluslararası bir anlaşmadır. Protokolün yürürlüğe girme yılı 2005’tir. Protokol imzalandıktan sonra yürürlüğe girebilmesi için sekiz yıl beklenmiştir. Bunun nedeni, protokole imza atan ülkelerin emisyonlarının yeryüzündeki toplam emisyonun %55’ine ulaşmasını sağlamaktı. Rusya Federasyonu’nun protokole imza atmasıyla 2005’te bu değere ulaşılmıştır. 2009 yılı itibariyle bu protokole imza atmış ülkelerin sayısı 184 olmuştur. Kyoto Protokolü’nün asıl amacı, küresel ısınma ve iklim değişikliği konusunda önlemler almaktır. Çünkü protokolün çıkış noktası, sera gazlarının küresel ısınmaya neden olduğu ve bu oranın yaşamı tehdit eder boyutlara ulaşmasıdır.
Protokole imza atan ülkeler (7.2.Harita), karbondioksit ve sera etkisine neden olan diğer gazların salınımını azaltmayı, azaltamıyorlarsa salınım ticareti yoluyla haklarını artırmayı yükümlenmişlerdir. Salınım ticareti ise atmosfere aşırı derecede sera gazı salan ülkelerin, salması gerekenin altında sera gazı yayan ülkelerin kredilerini satın alma hakkını ifade etmektedir. Protokolün hedefi, atmosferdeki sera gazlarının oranını 1990 yılındaki değerine çekmektir. Ancak Birleşmiş Milletler sanayileşmiş ülkelerin 2010 yılı için belirlenen hedeften fazlasıyla saptığını ve 1990 yılındaki oranın %10 üzerinde olacağını tahmin etmektedir.
Kyoto Protokolü, gelişmiş ülkeleri daha çok bağlamaktadır. Çünkü bu ülkelerin sanayileşmeye bağlı olarak atmosfere saldıkları sera gazlarının oranı diğer ülkelere göre daha yüksektir. Bu yüzden sanayileşmiş ülkelerin çekincesi olsa da protokol karşısındaki en büyük engel 2001 yılında ABD’nin 2011’de de Kanada’nın geri çekilmesi olmuştur. Bununla birlikte dünyanın en çok nüfusuna sahip Çin ve Hindistan gibi ülkeler de imzalamıştır. Az gelişmiş ve geri kalmış ülkelerin sera gazı salınımı az olduğu hâlde bu ülkelerin de birçoğu protokole imza atmıştır. Ancak bu ülkelerin sera gazı salınımı zaten sınırlı olduğundan hedefi tutturma zorunluluğu yoktur. Bu ülkelerin salınım oranını bildirmek ve iklim değişikliğine karşı önlem alma zorunlulukları vardır.