Doğal Çevrenin Korunması ve Bunun Önemi

Doğal çevreyi korumaya yönelik alınan tedbirlerin başında kirliliğin önlenmesi gelir. Başta hava kirliliği olmak üzere su ve toprak kirliliğini önlemekle ilgili birçok proje uygulanmaktadır. Hava kirliliğini önlemeyle ilgili başlıca uygulamalar fabrikabacalarına filtre takılması ve alternatif enerji kaynaklarının kullanılmasıdır. Bu uygulamalar hava kirliliğinin, asit yağmurları ve küresel ısınmanın azalmasını sağlamaktadır.

Çevre koruma uygulamalarından biride su kirliliğinin önlenmesidir. Sanayileşmeye bağlı olarak deniz, göl, akarsu ve yer altı sularında gerçekleşen kirlenme bu alanlarda yaşayan birçok canlı türüne zarar vermekte ve bu suların kullanım değerini azaltmaktadır. Su kirliliğine karşı alınan önlemlerden biri, kirli ve zararlı sıvıların sulara bırakılmamasıdır. Kirli suların arıtıldıktan sonra (7.39.Fotoğraf) sulara bırakılması ve kirlenen suların temizlenmesi de bu konudaki diğer uygulamalardır. Su kirliliğinin önlenmesi, ekolojik dengenin korunması ve doğal kaynakların sürdürülebilir kullanımı açısından önem taşımaktadır.

1960’lı yıllarda Elmalı Gölü (Antalya), tarım alanına dönüştürülmek için kurutulmuştur. Gölün kurutulmasıyla birlikte yörede ekolojik denge büyük ölçüde bozulmuştur. Yöre halkı, gölün kurutulmasının ortaya çıkardığı zararları görünce gölün tekrar oluşturulması için girişimlerde bulunmuştur. Çevre koruma dernekleri de bu konuda çalışmalar sürdürmektedirler. Göl kurutulurken buradaki suları başka havzalara taşıyan kanallar kapatılarak gölde su biriktirilmeye çalışılmaktadır. 2001 yılından itibaren gölün tekrar kazanılmasıyla birlikte yörenin iklimi ılımanlaşarak tarımsal verim yükselecek, yöreye adını veren elma bahçeleri eski verimliliğine ulaşacak, yer altı suları ve ormanların verimliliği artacaktır. İnsanlar, tarihin her döneminde ormanlardan çeşitli şekillerde yararlanmışlardır. Besin maddesi ve enerji kaynağı elde etmek için orman ürünleri her zaman kullanılmıştır. Bu doğal kaynağın kullanım alanı Sanayi Devrimi’nden sonra çok çeşitlenmiştir. Bu durum ormanların hızla azalmasına neden olmuştur. Ormanların yok olması, dünya ekosisteminin tamamen bozulması anlamına gelir. Bu nedenle ormanların sürdürülebilir kullanımı önemli bir tutumdur. Ormanların gençleştirilmesi, korunması ve yeni alanların ağaçlandırılması gelecek kuşaklara yaşanabilir bir dünya bırakmak açısından önem taşımaktadır.

Çevre koruma uygulamalarından biri de toprağın korunmasıdır. Zehirli kimyasal atıkların toprağa bırakılması ve erozyon, toprağı tehdit eden başlıca etmenlerdir. Çevrenin ağaçlandırılması, otlakların iyileştirilmesi ve erozyonla ilgili diğer mücadele yöntemleri toprağı korumaya yönelik önlemlerdir. Zararlı atıkların özel olarak toplanması ve toprağa bırakılmaması, doğal kaynağın korunması bakımından önemlidir. Toprağın korunmasına bağlı olarak ekolojik denge korunmuş olur. Toprağın sürdürülebilir kullanımı sağlanır. Toprağın verimliliği artar. Bu durum çevrede ekonomik etinlikleri çeşitlendirir, sosyoekonomik yapının değişmesine neden olur. Balıkesir çevresinde siyanür adı verilen zehirli bir maddeyle altın arama etkinliğine çevre örgütleri ve yöre halkı karşı çıkmıştır. Bunun sonucunda yöredeki zeytinlikler ve diğer tarım alanları korunmuş, ekosistemin zarar görmesi önlenmiştir.

Doğal kaynakların etkili kullanım yöntemlerinden biri de doğal afetlere karşı korunmadır. Deprem, volkanizma, tsunami, sel, kasırga ve erozyon gibi doğal afetler sonucu tarım alanları, yerleşim birimleri, bitki örtüsü, sular ve canlılar önemli ölçüde zarar görmektedir. Bu afetlere karşı alınacak önlemler, doğal kaynakların korunmasını sağlayacaktır. Doğal afetlerden birçoğunun günümüz koşullarında önlenmesi olanaksızdır. Doğal afetlerin gerçekleşeceği zamanı bilmek ise alınacak önlemler açısından büyük önem taşır. Ancak bazılarının ne zaman gerçekleşeceğini belirlemek çok güçtür. Örneğin depremin ne zaman olacağını bilmek günümüz teknolojisine rağmen mümkün olmamıştır. Buna karşılık bir volkanik patlamanın yaklaştığını bazen günler önce sızan gazlardan ve çevredeki suların ısınmaya başlamasından anlayabilmekteyiz.

Depremin saniyeler ya da dakikalar sonra meydana geleceğini bildiren erken uyarı sistemlerinin geliştirilmesi bile, felaketin etkisini büyük ölçüde azaltır. Geliştirilen deprem erken uyarı sistemleri ile merkeze ulaşan büyük ölçekli depremlerin alarm sistemleriyle halka bildirilmesini sağlayacaktır. Meteorolojik kökenli afetlerden biri olan sele karşı oluşturulan erken uyarı sistemleri büyük bir önem taşımaktadır. Uydu görüntüleri ve çeşitli teknikler kullanılarak yapılan hava tahminleri sonucunda hangi bölgeye, ne zaman ve yaklaşık ne kadar yağış düşeceği belirlenebilmektedir. Çevredeki akarsu yataklarının kapasitesi ve barajların doluluk derecesi de göz önünde bulundurularak sel felaketinin etkisi yaklaşık olarak anlaşılabilmektedir. Bu nedenle kurulan erken uyarı sistemleri sayesinde sel bölgesi önceden boşaltılmakta ve selin zararlarını azaltmak amacıyla önlemler alınmaktadır.

Dünyadaki Başlıca Orman Alanları
Dünyadaki Başlıca Orman Alanları

Doğal çevrenin korunmasına yönelik çalışmalardan biri de millî park ve doğa koruma alanlarının tespiti ve ilanıdır. Ülke yönetimleri ve uluslararası örgütlerce yapılan ilanlarla bu alanlar yasalarla koruma altına alınmakta, buralarda yapılaşmaya izin verilmemektedir. Ülkemizde millî park ve doğa koruma alanları Bakanlar Kurulu kararıyla ilan edilmektedir. Dünya ve Türkiye’de birçok millî park ve doğa koruma alanı bulunmaktadır (7.40.Fotoğraf). Millî parklar sayesinde ekolojik denge korunmakta, alanın sürdürülebilir kullanımı sağlanmaktadır.

Dünya genelinde sanayileşme ve doğal kaynakların bilinçsizce kullanımı sonucunda çevre büyük ölçüde zarar görmüştür. Bu nedenle çevrenin daha çok zarar görmemesi için bazı alanlar koruma altına alınmış ve bazı yerler iyileştirilmeye çalışılmaktadır. Bu amaçla yeryüzünün %5’i koruma altındadır. Bu oran çevre tahribatının çok olduğu yerlerde daha da artmaktadır. Türkiye’de koruma altındaki karasal alanların oranı %7,24’dür. Türkiye’de koruma alanları farklı gruplara ayrılmıştır. Bu alanlardan bazıları; millî park, tabiat anıtı, tabiatı koruma alanı ve tabiat parklarıdır. Türkiye’de 40 tane millî park alanı bulunmaktadır. Tabiat parklarının sayısı 184, tabiat anıtlarının sayısı ise 107’dir. 31 alan ise tabiatı koruma alanı olarak ilan edilmiştir.