İnsanlar, kendilerinin üretmedikleri ihtiyaçlarını doğal ortamdan çeşitli şekillerde temin ederek varlıklarını sürdürürler. Bu kaynakların etkili kullanımı, türlerin varlığını sürdürebilmesi için zorunludur. Doğada kendiliğinden gerçekleşen bazı olayların afet hâlini almasının nedenlerinden biri insan etkinlikleridir. Doğal afetler jeolojik, jeomorfolojik, iklim ve insan kaynaklıdır. Doğa olayları sonucu hemen her dönemde canlılar önemli ölçüde zarar görmüştür. Ancak bu zararların büyük boyutlara ulaşmasında insan etkinliklerinin payı büyüktür. Sarp yamaçlarda yollar açmak doğal dengeyi bozduğu gibi heyelan ve çığ gibi olaylara neden olmaktadır. Toprağın sürülmesi ve meralardaki aşırı otlatma da erozyonu şiddetlendirmektedir. Yerleşim ve tarım alanı için ormanların yok edilmesi ekolojik dengeyi bozmakta, ekosisteme zarar vermektedir. Madenler ve taş ocaklarının işletilmesi, anız yakma ve akarsu yataklarında kanalların yapılması afetleri tetiklemektedir. Şehirleşme ve toprak yüzeyinin betonlarla kaplanması sel felaketlerine neden olmaktadır. Belirtilen sorunlar, doğal kaynakların etkili kullanımını gündeme getirmektedir. Ormanların yok edilmesiyle gözenekli olan toprak yapısı sıkışır ve sel felaketlerine yol açar. Ayrıca ormanların yok olmasıyla ekolojik denge bozulur. Sayısız miktarda canlı zarar görür. Ayrıca karbon, oksijen ve su döngüsü olumsuz yönde etkilenir. Yer altına sızamayan sular, suların doğal arıtımını engellediği gibi yer altı sularının azalmasına neden olur. Bu anlamda hava küre, su küre, taş küre ve canlı kürenin zarar görmesi doğal kaynakların etkili kullanımını zorunlu kılmaktadır. Doğal kaynakların etkili kullanımı, birinci derecede canlıların yaşam alanlarının sürdürülebilir kullanımını zorunlu hâle getirmiştir.
Bu zorunlulukların başında, başta ormanlar olmak üzere doğal bitki örtüsünün korunması ve ağaçlandırma çalışmaları gelmektedir (7.34.Fotoğraf). Orman yangınlarının önlenmesi için erken uyarı sistemlerinin kurulması yangına hızlı etkin müdahale koşullarının oluşturulması gerekir.
Kuzey Amerika’da özellikle ABD ve Kanada sınırlarında çok sayıda sulak alan bulunmaktadır. Bu sular yeryüzündeki tatlı suların yaklaşık %15’ini oluşturur. Kuzey Amerika’da özellikle Büyük Göller Yöresi’nde yer alan Superior (Superyır), Michigan (Mişıgın) (7.35.Fotoğraf), Huron (Hurın), Erie (Eri) ve Ontario (Ontaryo) gölleri, kanallar ve akarsularla birbirlerine bağlıdır. Göller Yöresi’nde 200 civarında liman ve birçok sanayi merkezi kurulmuştur. Sanayileşme, göllerdeki gemilerle yük taşımacılığı ve aşırı avlanma çevre açısından önemli tehditler ortaya çıkarmıştır. Bu tehditlerin başında, dünyanın önemli tatlı su rezervleri olan göllerin kirlenmesi ve birçok canlı türünün azalması gelmektedir. Ayrıca bu tatlı sular balık ve kuşlar başta olmak üzere birçok canlının yaşam alanıdır. Bu sulak alanların korunması için Kuzey Amerika Sulak Alanları Koruma Konseyi kurulmuştur. Sulak alanların korunması için Meksika, ABD ve Kanada arasında 1989’da Kuzey Amerika Sulak Alanları Koruma Yasası çıkarılmıştır. Bu yasayla sulak alanlar ekosistemi korunmaya çalışılmakta ve oluşturulan projelere fon ayrılmaktadır. Bu çerçevede oluşturulan projeler; su ekosistemini, göçmen kuşları, balık ve diğer yaban hayatını korumakla ilgilidir.
Eurotas Nehri
Eurotas Nehri (7.36.Fotoğraf), Yunanistan’ın Girit Adası’ndadır. Eurotas Nehri’nin havzasındaki sular, aşırı derecede kullanılmaktadır. Bu durum, akarsuyun zaman zaman kurumasına balık ve diğer su canlılarının yok olmasına neden olmaktadır. Eurotas Havzası’ndaki diğer bir sorun ise kirliliktir. Böcek ilaçları, zeytinyağı ve portakal suyu fabrikaları havzadaki kirliliğin başlıca nedenleridir. Örneğin zeytinyağı fabrikaları yılda 60.000m3 atık suyu akarsuya akıtmaktadır. Bu akarsu havzasındaki sorunu gidermek için Girit Üniversitesi ile havzadaki belediyeler arasında bir proje hazırlanmıştır. Bu proje çevresinde, akarsu havzasında denetleme istasyonları kurulmuş, sudan sistemli bir biçimde numuneler alınarak incelenmiştir. Daha sonra akarsudan planlı bir biçimde yararlanılması ve fabrikadan gelen suların arıtılması için tesisler kurulmuştur. Valilik akarsuyu kirleten tesislere sınırlama getirmiştir. Bu önlemler sonucunda akarsuyun kuruması önlendiği gibi sudaki kirlilik de büyük ölçüde azalmıştır. Planın etkili bir şekilde işleyebilmesi için yerel bir “Kalkınma Gözlemevi” kurulmuştur.
Burdur Gölü
Göller Yöresi’nde yer alan Burdur Gölü (7.37.Fotoğraf), Türkiye’de Ramsar alanı olarak ilan edilen 13 sulak alandan biridir. 1970’ten günümüze kadar geçen sürede göl alanının üçte biri kurumuş, göl seviyesi 12 metre 25 santimetre düşmüştür. Göldeki bu değişimin en önemli nedeni insan etkinlikleridir. Gölü besleyen akarsular üzerinde yapılan baraj ve göletler bu çekilmenin en önemli nedenlerindendir. Ayrıca çevrede açılan sondajlar, gölü besleyen yer altı sularının da azalmasına neden olmuştur. Bu şekilde devam ederse 2040’ta gölün büyük bir kısmının kuruması beklenmektedir. Gölün kuruması, çevrede başta tarımsal üretim (iklim değişeceği için) olmak üzere önemli ekonomik kayıplara ve tüm ekosistemin zarar görmesine neden olacaktır. Örneğin nesli tehdit altında bir kuş türü olan Dikkuyruk Burdur Gölü’nde kışlamaktadır. Bir endemik tür olan Burdur Dişli Sazancığı yalnız bu gölde yaşamaktadır. Bunların yanı sıra 194 kuş türü ile 10 sürüngen türü de bu çevrede yaşamaktadır.
Burdur Gölü’nü kurtarmak için Doğa Derneği, kamu kurumları ve sivil toplum örgütleriyle birlikte Burdur Gölü’nü Kurtarma Projesi’ni başlatmıştır. 2007’den itibaren başlayan bu çalışmada gölü besleyen akarsuların göle ulaşması sağlanmaya çalışılmakta, sondajlar sınırlandırılmaktadır. Göl çevresindeki tarım alanlarının tasarruflu (damla) sulama yöntemleriyle sulanması da bu projenin hedeflerindendir. Ayrıca bu amaçla çevrede 2007 yılı ile 2012 yılı arasında eğitim çalışmaları yapılmıştır. Bu konudaki çalışmalar hâlen devam etmektedir.
Kaçkar Dağları
Kaçkar Dağları’nın (7.38.Fotoğraf) bir bölümü milli park ve yaban hayatı geliştirme sahası statüsüne sahiptir. Bu dağların diğer kısımları, yöre halkının duyarlılığı dışında biyoçeşitlilik bakımından tehlikelerle karşı karşıyadır. Bazı canlı türlerinin nesli tükenmek üzeredir ve bu alandaki ekosistem tehlike altındadır. Alanın korunması ve sürdürülebilir kullanımı için ODTÜ ve TEMA, bazı kurum ve kuruluşlarla işbirliği yaparak bir proje geliştirmişlerdir. Bu projede biyolojik çeşitliliğin korunması ve sürdürülebilir orman kullanımı sağlanmaya çalışılmaktadır. Bu amaçla bölgedeki bitki, kelebek, kuş, büyük memeliler, sürüngen ve çift yaşamlı canlıların envanteri, çeşitli üniversitelerden 20 kişilik bir kadro tarafından çıkarılmıştır. Bu çalışmalar sonucunda Türkiye için yeni bir bitki türü bulunmuş, varlığı daha önce bilinmeyen ve nesli tehlike altında olan 3 bitki türü belirlenmiştir. Belirlenen 200 kelebek türünden 20 tanesinin bölge için yeni olduğu ortaya çıkmış, 22 sürüngen ve amfibi türü tespit edilmiştir. Nesli tehlike altında olan bozayılar ve yaban keçilerinin yaşam alanları belirlenmiş bu alanda 118 kuş türünün ürediği ortaya çıkmıştır. Bunlardan bir türün neslinin tehlike altında olduğu anlaşılmıştır. Proje alanında anıt niteliğindeki alanlar ve ağaçların olduğu ortaya çıkmıştır. Ayrıca bölgenin turizm potansiyeli belirlenmiştir. Bu çalışmalar sonucunda 1800 km2lik alan için “Kaçkar Dağları Çok Sektörlü Yönetim Planı” oluşturulmuştur. Proje çerçevesinde kırsal kalkınmaya destek olunmaya çalışılmıştır. Frenk üzümü, kızılcık ve sumak gibi orman dışı ürünler ile arı, kırmızı benekli alabalık gibi ürünlerin üretimi ve pazarlanmasındaki eksiklikler belirlenmiş, verimi artırmaya yönelik eğitim çalışmaları düzenlenmiştir. Orman ağaçlarının yakacak amacıyla kullanımının azaltılması için yöre halkına ısı yalıtım sistemleriyle ilgili bilgi verilmiştir. Yöre halkının gelir düzeyini artırmak için tıbbi ve aromatik bitkiler belirlenmiş, pazarlama koşulları oluşturularak yöre halkı bilgilendirilmiştir. Ayrıca Yusufeli’nde meyve ve sebze kurutma tesisi kurulmuştur. Soğuk hava deposu ile kırmızı benekli alabalık üretme tesisleri bölgede kurulan diğer tesislerdir. Proje bölgesinde yapılan çalışmalar sonucunda su samuru ve vaşak ilk defa kaydedilmiş, dünyada ilk kez siyah çakal görüntülenmiştir. İnsanlara yaban hayvanlarından korunma yöntemiyle ilgili eğitim verilmiş, arı kovanlarının bozayılardan korunması için elektroşoklu çit kullanılmıştır. Proje bölgesinde turizmle ilgili yapılan çalışmalar sonucunda bisiklet, fotoğrafçılık, kuş ve kelebek gözlemciliği, uçurtma etkinlikleri, trekking ve rafting gibi alanlarda turizmin geliştirilebileceği görülmüş pansiyon potansiyeli olan evler belirlenmiştir.