Yaşadığımız çevre canlı ve cansız varlıklardan oluşur. Hava, su, toprak, bitkiler ve hayvanlar bizim çevremizi oluşturur. Bu ögelerden birinin zarar görmesi yaşamımızı tehdit eder. Havanın kirlenmesi başta solunum zorluğu olmak üzere bir dizi sağlık sorununa neden olur. Havadaki zararlı maddelerin yağışlarla yere düşmesi toprağa, suya, besin maddelerine ve yapılara zarar verir. Aynı şekilde su ve toprağın kirlenmesi de yaşamımızı doğrudan etkiler. Bitkilerin aşırı derecede toplanması ve hayvanların avlanması bazı türlerin yok olmasına neden olur. Toplumsal yaşam gereksinimlerinin çeşitlenmesidoğal kaynakların aşırı derecede tüketilmesine ve çevrenin zarar görmesine yol açar. Günümüzde bazı sanayi tesislerinde gerekli tedbirlerin alınmaması da çevrenin zarar görmesine neden olmaktadır. Ayrıca şehirleşme ve turizm etkinlikleri de çevreye zarar veren etmenlerdendir.
Çevrenin zarar görmesi, insanın yaşamını tehdit eden boyutlara ulaşmıştır. Bu durum ve insanlardaki gelecek kaygısı çevre sorununu gündeme getirmiştir. Çevrenin korunması ve sürdürülebilir kullanımı insanlarda bazı davranış biçimlerinin gelişmesini zorunlu kılmıştır (7.46.Fotoğraf). Bu amaçla çevre koruma uygulamaları gündeme gelmiştir. Ancak çevreye karşı duyarlı olma, davranış biçimine dönüştüğü zaman bu alanda önemli bir gelişme kaydedilmiş olacaktır. Bu da ailede başlayan, okulda ve toplumsal yapı içinde devam edecek olan bir eğitim süreciyle gerçekleşebilir.
Yaşadığımız çevredeki sınırlı varlıklar, sınırsız ve sürekli artan gereksinimlerimizi karşılayacak durumda değildir. Bu nedenle geleceğe yaşanılabilir bir çevre bırakmak zorundayız. Çevreye yasak olduğu için değil, yaşadığımız alan olduğu için zarar vermemeliyiz. Çevre bilinci oluşturulması bakımından öncelikle çevre sorunları ortaya konur. Bu sorunların önlenmesi için nelerin yapılması gerektiği belirlenir. Sonraki aşamada ise görev paylaşımı yapılır. Görev paylaşımında aileden eğitimcilere, belediyelerden ülke yönetimine kadar her kesimin yükümlülükleri belirlenir. Bireylerin, tek tek ve örgütlü bir şekilde sorumluluklarını bilmeleri, ona göre davranmaları sağlanır. Bu konuda en önemli ve çözümleyici tavır, gelecekte yaşanabilir bir dünyayı hedef almaktır.
Çevre kirliliği konusunda eğitimcilere, belediyelere, vatandaşlara çok büyük sorumluluklar ve görevler düşmektedir. Geleceğini düşünen herkes çevreyi temiz tutmalı ve korumalıdır. Çevreyi temiz tutmanın yolu eğitimden geçer. Almış olduğumuz eğitimi toplumun tüm bireylerine ulaştırmak çevre ahlakının oluşmasına yardımcı olacaktır. Çevre bilincine sahip olmak, temel insan haklarının eşitlik ve adalet ilkelerini içine alan çağdaş insan davranışlarının çerçevesini oluşturmaktadır. Çağdaş insanın çevre bilinci, eşitsizlikle, yoksullukla, açlıkla, ahlak yapıları ile mücadeleyi de gerektirmektedir. Bu nedenle çevre bilincinin yerleşmesi için çevre eğitiminin düzenli, tutarlı ve sürekli bir şekilde uygulanması gerekmektedir.
Eğitimin özünde benimseme olgusu, temelinde sevgi ve sorumluluk duygusunun geliştirilmesi yatar. Doğa sevgisi beraberinde insancıllığı, iyiliği, güzelliği, uygar, barışçıl ilişkileri de getirecektir. Bu bilinçlenme ancak çağdaş bir eğitim düzeni ile kazandırılabilir. Çağdaş olmayan eğitimcilerin çağdaş bir toplum oluşturmaları elbette düşünülemez. Gelecek kuşaklara sağlıklı bir çevre bırakmanın sorumluluğu ise eğitimcilere ait olacaktır. Bu nedenle her insan çevreci olmak ve bu sorumluluğu taşımak zorundadır. Bu düşünce ve dileklerle geç kalmadan, “Bana ne!” demeden hepimiz bu çabanın ve gayretin içinde olmalıyız. Hep birlikte sevgiye dayalı, çevreye saygılı bir geleceğe merhaba diyelim.