Paris denilince Eyfel Kulesi, Mısır denilince Giza Piramitlerinin akla gelmesi gibi Türkiye’deki turistik mekânlar denilince simgeleşen bazı değerler vardır. İstanbul ve Çanakkale Boğazı, Galata Kulesi, Mevlana Türbesi vs. bunlardan bazılarıdır. Turistik yapılar ve mekânlar, insanlarda bıraktığı izlenimler ve algılar ile yakından ilgilidir.
Ülkemiz turistik semboller açısından oldukça zengindir. Pek çok turistik mekânın bulunduğu Türkiye, dünyada sayılı ülkeler arasındadır. Anadolu’nun birçok medeniyetin kurulduğu bir coğrafyada yer almasının en büyük delili ilk çağlardan günümüze kadar gelen turistik değerlerin çokluğudur. Eski medeniyetlerden kalan hanlar, kümbetler, çeşmeler, köprüler ve ibadethaneler bu coğrafyadaki kültür turizminin potansiyelini anlatmaya yeterlidir. Bunların dışında yurdumuzdaki doğal mağaralar, şelaleler, göller ve peri bacaları bulundukları mekânla özdeşleşmiştir.
a. Türkiye’deki Doğal Sembollerin Mekânla İlişkisi
Volkanik arazilerde yağmur sularının aşındırması sonucu ortaya çıkan peri bacaları ya da Kapadokya bölgesi Nevşehir ilinin dünyaya tanıtılmasında son derece etkili olmuştur. Her mevsim turizme açık olan bu bölge görülmeye değer eşsiz coğrafyası ile turistleri büyülemektedir.
Sadece dağ deyip geçemeyeceğimiz volkan konileri de bulunduğu kente turizm potansiyeli kazandıran doğal yapılardır. Bu yapılara Erciyes Dağı, Hasan Dağı, Meke Tuzlası gibi yerleri örnek gösterebiliriz. Bununla birlikte yurdumuzdaki sıra dağların büyük bir kısmı aynı zamanda doğal hayatın korunduğu millî park alanı içine girmektedir. Bolu Dağı Millî Parkı, Yedigöller ve Abant Gölü, Batı Karadeniz’deki tabiat güzelliği olan nadide yerler arasındadır. Eşsiz manzarası ve temiz havasıyla vazgeçilmez mekânlar başında gelmektedir.
Denizli’deki Pamukkale Travertenleri doğal bir sembol olmanın yanında aynı zamanda önemli bir gelir kapısıdır. Benzer durum Antalya içinde söylenebilir. Uzun sahil şeridi, şelaleleri ve yer altı mağaraları ile tam bir turizm cennetidir.
b. Türkiye’deki Kültürel Sembollerin Mekânla İlişkisi
Ülkemiz doğal güzelliklerinin yanında tarihî mekânları ile de dikkati çekmektedir. Eski medeniyetlere ev sahipliği yapan Anadolu toprakları birçok tarihî yapı ile zengin bir kültüre ayna tutmaktadır. Su kaynaklarının bol olması kıyılarda uygun iklim koşullarının ve verimli toprakların varlığı uygarlıkların bu alanda yerleşmeleri için uygun bir ortam hazırlamaktadır. Akdeniz ve Ege kıyıları ilk yerleşmelerin kurulduğu alanlardır.
Aspendos, Side Patara, Akdeniz bölgesinde; Efes, Milet, Bergama ise Ege’deki eski medeniyetlere ait alanlardır. İç kesimlerdeki başlıca tarihî mekânlar Boğazköy (Çorum), Gordion (Ankara), Nemrut Dağı (Adıyaman), Göbeklitepe (Urfa)’dir. Yapılan kazı çalışmaları sonucu bulunan eserlerin önemli bir kısmı kent müzelerinde sergilenmektedir. Anadolu Medeniyetler Müzesi, Topkapı Sarayı Müzesi, Ayasofya Müzesi, Mevlana Müzesi ve Türbesi ile çeşitli ilçelerdeki müzeler örnek olarak verilebilir. Bunların yanında bazı şehirlerimiz açık hava müzesi gibidir. İstanbul, Bursa, İznik, Edirne ve Konya bu şehirler arasındadır. Özellikle İstanbul’daki camiler saraylar ve çeşmelerin yanı sıra kilise ve havraların varlığı her yıl binlerce turist çekmektedir.
Ayasofya Cami, Kız Kulesi, Galata Kulesi, Rumeli ve Anadolu Hisarı, Süleymaniye Cami, Ortaköy Cami ve daha birçok eser İstanbul’un kültürel mirasları arasında bulunmaktadır. Trabzon’daki Sümela Manastırı, kemençe ve çay bu şehir ile âdeta bütünleşmiştir. Son yıllarda gerek yurt içinden gerekse Arap ülkelerinden çok sayıda turist bu mekânları görmek için bölgeye akın etmektedir. 2150 m yüksekte bulunan Nemrut Dağı, Komagena Kralı tarafından yaptırılan heykeller Adıyaman için önemli bir turistik değerdir. Evleri ve telkari sanatı ile ünlü olan Mardin ilimiz de dünyaca tanınan bir şehirdir. Urfa’daki Harran Evleri, Hz. İbrahim Makamı ve Balıklıgöl diğer kültürel miraslarımız arasındadır.