İlk Kültür ve Medeniyet Merkezleri yedi farklı başlıkta incelenecektir.
a. Mezopotamya Medeniyeti
MÖ 4000 yıl öncesine kadar dayanan bu medeniyet, Fırat ve Dicle nehirleri arasına kurulmuştur. Akadlar, Sümerler, Elamlar ve Babiller bu bölgede varlığını sürdürmüş olan milletler arasındadır. Mezopotamya bölgesine hayat veren bu iki ırmak, verimli tarım arazilerinin içinden geçerek Basra Körfezi’nden denize dökülmektedir. Bu topraklarda kurulan medeniyetlerin temel geçim kaynağı tarım ve hayvancılığa dayanmaktadır. Bataklık alanları kurutarak sulama kanalları açmışlardır. Tarımsal faaliyetler ticareti de geliştirdiğinden yerleşme alanlarındaki insan sayısı giderek artmış ve kırsal yapıdan kentsel yapıya geçilmiştir.
Bu anlamda Mezopotamya bölgesinde kurulan Ur, Uruk, Kiş ve Lagaş önemli şehirler arasında yerini alır. Bu bölge kurak iklim alanında yer almasından dolayı evler kerpiç denilen toprak malzemeden yapılmıştır. Yüz yıllar boyunca süren kum fırtınaları, burada yaşayan medeniyetlerin bıraktığı yapıları yıkmıştır. Bu nedenle bu coğrafyada yaşayan medeniyetlerden günümüze kadar gelebilen eser sayısı azdır. Mezopotamya medeniyetleri bilim ve sanat alanında insanlık tarihine önemli katkı sağlamışlardır. Örneğin Sümerlerin yazıyı kullanmaları ve ‘’Urgakina Kanunları” en önemli kültürel miraslarımız arasındadır. Babil Medeniyeti tarafından yazılan ‘’Hammurabi Kanunları” ilk anayasa olarak kabul edilir. Ayrıca Babiller döneminde inşa edilen asma bahçeler dünyanın yedi harikası arasında yer alır. Mezopotamya medeniyetleri takvimi kullanmışlar ve saati 60 dakika ve dakikayı 60 saniyeye bölmüşlerdir.
b. Mısır Medeniyeti
Afrika Kıtası’nın kuzeydoğusunda yer alan Nil Vadisi boyunca kurulmuş olan medeniyettir. Kuzeyinde Akdeniz bulunan bu coğrafyanın güney ve güneydoğusu çöllerle kaplıdır. Nil Nehrinin varlığı ve verimli tarım arazilerinin bulunması bu medeniyetin kurulduğu yerin önemine işaret eder. Zor coğrafi koşullara sahip olması Mısır medeniyetini bakir kılmıştır. Bölge yabancılar tarafından fazlaca istilalara uğramamıştır. Kendine has kültürel dokusunu korumayı başarmıştır.
Nil Nehri’nin taşkın yapması tarım arazilerini sular altında bırakması onları güneş takvimini geliştirmeye zorlamıştır. Ayrıca bozulan tarla sınırlarını yeniden düzeltmek için matematik ve geometride de ilerlemişlerdir. Nil Nehri’nin sakin akması üzerinde taşımacılık yapma imkânı da sağlamıştır. Bu sayede Mısır medeniyeti hızlı bir şekilde büyümüştür.
c. İnka Medeniyeti
12 ve 16. yüzyıllar arasında Amazon nehrinin yukarı çığırında kurulan İnka Medeniyeti, bugünkü Peru, Şili ve Ekvator ülkeleri sınırları içinde kalmaktadır. Yıl boyunca nemli olan bu bölgede yerleşmeler dağların yüksek kesimlerine kurulmuştur. İnka medeniyeti de And dağlarının 2000 m yukarısında kurulan ilk medeniyetler arasındadır. And Dağları’nın zirvelerinden kaynağını alarak akan akarsu vadileri İnkaların yaşam alanları hâline gelmiştir. Patates tarımını geliştiren İnkalar aynı zamanda mısır üretiminde önemli bir yere sahiptir. İnka medeniyeti, tarımsal faaliyetlerin yanında hayvancılık da uğraşmışlardır. Yerleşme yerlerinde yaptıkları yapılar ahşap ve taş malzemeden olduğu için günümüze kadar gelebilmiştir. İnka medeniyeti özellikle astronomiyle ilgilenmişler ve güneş saatini kullanmışlardır.
ç. Maya Medeniyeti
Meksika’nın güneyi ile Orta Amerika’nın bir kısmında kurulmuş olan Maya medeniyeti, Yukatan Yarımadası’nda varlığını sürdürmüştür. Maya medeniyetinin kurulduğu coğrafyaya bakıldığında su kaynaklarına yakın olduğu görülür. Onlar da temel geçim kaynağı olarak tarım ve hayvancılıkla uğraşmışlar. Mısır, kakao gibi tarım ürünleri yetiştirmişler ve kakaoyu para yerine kullanmışlardır. Hayvancılık Maya medeniyeti için önemlidir. Özellikle balıkçılıkta geliştirdikleri tekniklerle bu faaliyeti geliştirmişlerdir.
Tropikal yağmur ormanlarının varlığı onlar için ayrı bir besin kaynağı olmuştur. Tüm bunlardan çıkan sonuç Maya medeniyeti ticaretin geliştiği önemli bir merkez durumundadır. Yaptıkları evlerde ve piramitlerde yapı malzemesi olarak ahşap ve taş malzeme kullanmışlar. Yüksek piramit ve tapınak inşaatında kireç taşını tercih etmişler. Matematik, astronomi, mimari ve sanat alanında kendilerini geliştiren Mayalar yazıyı kullanmış olmakla birlikte güneş yılı esasına dayalı takvimi de yapmışlardır. O dönemde Dünya, Ay ve gezegenlerin hareketlerini takip ederek Ay tutulmalarını hesaplamışlardır.
d. Çin Medeniyeti
Asya’nın güneydoğusunda Sarı Irmak ve Gök Irmak’ın kıyısında kurulmuş olan köklü bir medeniyettir. Bu iki akarsuyun geçtiği verimli tarım arazilerine sahip olan Çin medeniyetinin temel geçim kaynağı tarım olmuştur. İpekli dokuma ve çinicilikte ileri giden bu medeniyet aynı zamanda ticaret alanında da kendisini göstermiştir. Türk, Moğol, Tunguz ve Tibet kültürünün etkisi altında kalan Çin medeniyeti kâğıt, pusula ve barutu icat eden medeniyet olarak tarihteki yerini almıştır. Yerleşme alanındaki yapılarda taş ve ahşap malzeme kullanılmıştır. Kuzey tarafa savunma amacıyla yaptıkları surlar günümüzde hâlâ ayakta kalan yapılar arasında bulunmaktadır. Dinî inançları esasında Budizm olan Çin’de, Tao ve Konfiçyus’un görüşleri de din olarak kabul edilmiştir.
e. Akdeniz Medeniyeti
Akdeniz ikliminin ılıman yapısı ve su kaynaklarının bol olması Akdeniz havzasında köklü medeniyetlerin kurulmasında etkili olmuştur. Burada kurulan medeniyetler için tarım önemli bir geçim kaynağıdır. Büyük ve Küçük Menderes Ovalarında İyonları, Gediz Ovası’nda Lidyalıları ve Tiber Irmağı kıyılarında Roma İmparatorluğu’nu görmekteyiz. Akdeniz havzasında kurulan bu medeniyetler sadece tarımla uğraşmamışlar aynı zamanda denizcilikte de ileri gitmişlerdir.Bu medeniyet tıp alanında ilerlemiş, ilk takvimi yapmışlar ve felsefe, edebiyat gibi sözel alanlarda da önemli eserler bırakmışlardır. Hipokrat, Heredot ve Homeros dönemin tıp, tarih ve edebiyat alanında öne çıkan isimleri arasındadır.
f. Hint Medeniyeti
İndus ve Ganj Nehirlerinin etrafında kurulan bu medeniyet verimli tarım arazileri ve su kaynaklarının bol olması sonucunda özellikle sulu tarımı geliştirmiştir. Alüvyon dolgularla kaplı bu ovalarda pirinç tarımı öne çıkmaktadır. Pirinç, arpa ve buğdaya göre daha besleyici olduğu için tercih edilmiştir. Ayrıca hızlı artan nüfusun temel besin kaynağı haline gelen pirinç, bugün hâlâ Hindistan’da geniş ekim alanı bulan bir tarım ürünüdür. Hint medeniyeti konut yapımında taş malzeme kullanmış ve geniş bir coğrafyaya yayılmıştır. Bu durumun ortaya çıkmasında hızla artan nüfusun ihtiyaçlarını karşılayacak doğal kaynaklara duyulan ihtiyaçtır.Yeni yerleşim alanlarındaki halkların bir kısmı kendi kültürlerini korurken bazıları asimile olmuşlardır.